29 Kasım 2012 Perşembe

Çocuktum

Çocuktum
Hep kardan adamlar süslerdi düşlerimi
Büyüdüm
Hep kandan adamlar oydular yüreğimi

Çocuktum
Hep ölümsüz aşkları okurdum masallarda
Büyüdüm
Ne aşklar satıldı o körkütük masalarda

Çocuktum
Şerefti itibardı bütün kapıları açan anahtar
Büyüdüm
Hiçbir güç tanımadım para kadar

Çocuktum
Saçlarından yakalardım ümitleri
Büyüdüm
Ezberledim bütün ihanetleri

Çocuktum
Yaşam bir yağmur gibi düşerdi avuçlarıma
Büyüdüm
Şimdi hep çocukluğum geliyor aklıma

Sakın
Sen büyüme çocuk!

Ahmet Selçuk İlkan

And Olsun Şart Olsun

Ben
Böyle
Taşların,
Çukurların
İçinde
Kalmışsam,
Yalnızsam,
Hor
Görülmüşsem,
Arkasızsam
Ve
Böyleyse
Bahtı
Siyahım...

Yemin
Kasem
Olsun
Ve
And
Olsun,
Şart
Olsun
Yerde
Kalmaz
Ahım.

Enver Gökçe

27 Kasım 2012 Salı

OTUZBEŞ YAŞYaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
Yazar : CAHİT SITKI TARANCI

26 Kasım 2012 Pazartesi

Eskidendi, Çok Eskiden


Hani erken inerdi karanlik,
Hani yagmur yagardi inceden,
Hani okuldan, işten dönerken,
Işiklar yanardi evlerde,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken,
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamişken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani şarkilar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençligimizden,
Daha biz kimseye küsmemiş,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden.

Şimdi ay usul, yildizlar eski
Hatiralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti.

Murathan Mungan

Aşık Sümmani



Ervah-ı ezelde levh-i kalemde
Şu benim bahtımı kara yazmışlar
Bilirim güldürmez devr-i alemde
Bir günümü yüz bin zara yazmışlar

Arif bilir aşk ehlinin halini
Kaldırır gönlünden kil-ü ka’lini
Herkes dosta vermiş arzuhalini
Benimkini ürüzgara yazmışlar

Olaydım onlara ikbal-i yaver
El etse sevdiğim acep el ne der
Bilmem tecelli mi yoksa ki kader
Beni bir vefasız yare yazmışlar

Döner mi kavlinden sıtk-ı sadıklar
Dost ile dost olur bağrı yanıklar
Aşk kaydına geçti bunca aşıklar
Sümmani’yi bir kenara yazmışlar


Yöre : Erzurum/ Narman (Aşık Sümmani’den)

Ervah-ı Ezel : Ruhlar Yaratılmadan Önce

Levh-i Kalem: Yaradanın Olmuş ve Olacakları Yazmış Olması
Kıvl : Karar, Yargı
Kavil : Sözleşme, Anlaşma
Kıll-ü Ka’lini : Dedikodu vesvese
Arz-u Hal : Dilekler, Beklenti




24 Kasım 2012 Cumartesi

İstanbul Düşman İstilası Altında İken Çamlıca'da


Hey Çamlıca mehtâbı ne olmuş sana öyle?.. 
Küskün duruyorsun.
Bir şey kuruyorsun.
Seyrinle ıyan et bana, ilhâm ile söyle:
Aksetmede âlâm-ı vatandan mı bu halet?..
Anlat; bu tahavvül neye etmekte delâlet.
Vaktiyle ederken bu havâliyi zılâlin
Bir sâha-i nilî.
Ey neyyir-i leylî,
Matem döküyor arza bugün bedr ü hilâlin
Bir şeb ki, zîrinde küsûfun,
Seyrangehi olmakda tuyûfun.
Mâzîden esip gelmede bir nevha-i vâveyl..
Bir âh-ı müebbed.
Hangi güneşin mâtemidir zulmetin ey leyl,
Ey şi’r-i muakkad
Yıldızlar olur bence meâlin gibi nâ-yab
Atîde görünmezse o mâzideki mehtâb
Olmazdı sabahın da yarın gülmeye meyli
Pîşinde bu dîdar-ı mahûfun.
Kartallara baktım düşüyorlar yere bi-ta’b;
Oldum sanıyordum Melekü’l Mevt ile hem-hâb.

Abdulhak Hamit Tarhan

23 Kasım 2012 Cuma

Vezn-i Aher


vezn-i aher ; şiiri okuduğunuzda soldan sağa ve yukarıdan aşağıya aynı dizeler çıkıyor. bulmaca gibi.

yavuz sultan selim'in şah ismail'e söyleyerek kaynaklara göre ilk örneğini verdiği şiir :

sanma şâhım    /herkesi sen           /sadıkâne        /yâr olur
herkesi sen     /dost mu sandın     /belki ol          /ağyâr olur.
sadıkâne        /belki ol                /âlemde          /serdâr olur
yâr olur         /ağyâr olur           /serdâr olur     /dîldâr olur...

 ayrıca Sagopa kajmer'in gölge haramileri adlı parçasının son kısmında geçer.

sadıkâne: sadık olana yaraşır biçimde, sadıkça.
ağyâr: 'yabancılar', 'rakipler' manasına gelse de yar dışında kalan her şey manasına da geldiği olur. yâr ile ilgisi olmayan her şey ağyardır.
serdâr: kumandan.
dildâr: sevgili, maşuk.
bir örneği daha :

bir tohum saç  / yüreğine       / belki bir gün / dal olur.
yüreğine        / sevda düşer / hak aşkıyla   / tutuşur.
belki bir gün / hak aşkıyla   / bülbül bile    / lal olur.
dal olur       / tutuşur         / lal olur         / kızışır.

Yavuz Sultan Selim